NOS TV Ana haber bülteni / Faslılar Türklerden daha çok Hollandalı !
Ahmet Palaz,
Arnould, bahçeden
görülecek şekilde yerleştirmiş yeni aldığı son model dev ekran televizyonu. Bize aletin hünerlerini anlatıyor.
Birazdan televizyonda başlayacak olan
Şampiyonlar ligi final maçı Manchester United ile FC Barcelona arasında
oynanacak. Oldukça güzel bir maç seyredeceğiz heyecanındayız hepimiz.
Arnould, ben, Mo,
Yakub,Hüseyin, Arto ve Martin heyecanla
maç saatini bekliyoruz. Arnould’un eşi Jolanda’nın hazırladığı Türk
mezelerinden otlanıyoruz. Bu sene iki
defa Türkiye yaptık diyor Jolanda.
Mo Humus’u çok
sever – bizim Humus biraz daha başka sanki...zeytin
yağından sanırım, tadı biraz farklı olmuş- diye takılıyor.
Jolanda;- Fuck Mo!... bu Türk tarifi Humus tamam mı,...sizin
oraların tarifini verirsen bir dahaki finale ondan yaparız ... zıkkımlan
işte...şikayet edeceğine hadi git biraları al dolaptan.
Jolanda’ya nazının
geçtiğini bilir Mo. Onun gönlünü almak için arkasından mutfağa doğru koşuştururken
meşhur şakalarına başlıyor.
Jolanda’nın
mutfakdan gelen neşeli kahkahalarlarını
duyuyoruz bahçede ...
Ben Mo’yu nedense
hep sevimli utanmaz adamlar katogorisinde, çizgi roman kahramalarına
benzetirim.
Mo ile ilk
karşılaştığınızda çok şaşırırsınız. Hiçbir neden yok iken sanki sizi dövecekmiş
gibi bir ifadeyle bakar suratınıza. Bu yüzden başı çok derde girmiştir. Ancak
onu iyi tanıdığınızda anlasınız ki, bu çoğu zaman sert bakan suratın altında
yufka yürekli dürüst zeki bir insan vardır. Onu tanıdıkca zaman zaman tatsız kaçan şakalarını bile çabuk affeder
olursunuz. Ne yapar eder sizi güldürmeyi başarır.
Yeni
tanıştığımızda beni de suratındaki o sert bakan ifade ile yanıltmış, O’nun Amsterdam’ın bir
getto’sundan kopmuş bela bir Marokan olabileceğini sanmıştım. Oysa Mo, o
mükemmel derecedeki Hollandacası ve çeşitli konulardaki bilgisiyle beni her
karşılaşmamızda hayretten harete düşürür.
Mo, Hollandacanın
dışında Fransızca, İspanyolca ve İngilizceyi de çok iyi derecede kullanıyor. Tıp
okurken aynı zamanda Felsefe de okumuş. Şimdilerde Politikaya merak sarmış
ilginç bir kişilik. 10 yıla yakındır bir Hastahanede Akciğer
uzmanı, oparetor doktor sıfatıyla çalışıyor ayrıca, Amsterdam üniversitesinde
dersler de veriyor. Mo’nun marifetleri
saymakla bitmez türden. Ama onun en ilginç özelliği o çok sert bakan surata rağmen ağlamakta
olan insanları bile güldürebilme yeteneği.
Martin hep ona - Aslında sen dotor yerine kabereci olmalıydın,
palyaço Mo- diye takılır.
Martin ICT
uzmanı. Başımız sıkıştığında, bilgisayarımız sorun yaptığında hep Martin’e
koşarız. Çözemeyeceği sorun yok gibidir. Web sayfalarımızı hep o yapmıştır.
Sadece yapmakla da kalmaz durmadan yenilikler ekler.
Ben dalmış halde Mo’nun
acaba başka ne marifetlerini var? diye düşünürken, enseme konmaya çalışan eşşek
arılarıyla tekrar bahçeye döndüm.
Arnould biz misafirlerinden
çok memnun, biraz da öğünerek bahçesindeki çiçekleri tanıtıyor bize. Aslında
çiçekler Jolanda’nın marifeti. Bunu hepimiz bildiğimiz halde Arnould’un
havasını bozmuyoruz. Çicekleri bize anlatırken sürekli – bunun adı neydi
Jolant? diye soruyor hep. Bira bardağını
maçın şerefine kaldırırken -Manchester büyük süriz yapacak görürsünüz – diyor.
Muftaktan elinde
bardaklarla dönen Mo; -Len Arno bu ne
çiçeğiydi be! Isırgan otu dimi?..kaynatıp kıçına sürersen basuruna iyi
geliyormuş, hiç denedin mi?... Kahkaha selinde boğuluyoruz.
Arno, miktir lan
der gibi Mo ya bakıyor sonra, – Görürsünüz siz birazdan, Manchester kesin
alcak bu maçı - diye tekrarlıyor. Biran Mo’ya bakıp sonra yakınındaki
çiçeği göstererek- bak Mo, bu da o mok
çiceği, senin ağzında yaralar çıkıyor ya hep, işte ona iyi geliyormuş. Bunları
senin için ektim...
Arno keyifle ‘Manchester Çok Yaşa’
diye nara atıp kadef kaldırıyor. Gülüşüyoruz
birlikte.
Ben Mesi hayranı
olduğumdan - hadi ya sende Arno!
Manchester de takım mı...dememe fırsat kalmıyor, fanatik Barça’lı Yakub söze
karışıyor. Bağırarak konuştuğunun herzamanki gibi farkında değil. Arto işaretle
bağırmasına gerek olmadığı konusunda uyarıyor. Yakub işaretle tamam anlamında başını sallıyor.
Yakub aslen
Tunuslu bir ses mühendisi. Bir Plak şirketinde çalışıyor. İşi gücü ses
kayıtları, genelde stüdyolarda ya da konserlerde. - Sol kulağımı bu meslekte körelttimse de tek sağ kulağım sizin beş
kulağınıza bedeldir- derken. Hep birlikte saymaya başlıyoruz.
-Ben, Yakub, Jolanda, ikişerden etti 6 kulak,...eee
Martin’in kulaklar eşşek kulağı olduğundan onları 4 saymamız gerek...etti sana
10 kulak hadi diğerlerini saymayalım- diyor Arno, çocuğun hesabı zayıf, üstelik özürlü, kafası
karışacak şimdi....
-Hadi ordan sersemler, maç kesin 3-0
Barcelono nın- derken kendi sesinin yüksekliğinden ürküyor Yakub.
Arto tarafsız
mış. Kim iyi oynarsa o kazansın diyor pek iddaya girmiyor.
Arto bir İstanbul
ermenisi. Baba mesleği kuyumculuk yapıyor. Saray müzikleri uzmanı. Bilmediği
parça yok. Hangi dönem sor sana o dönemin en meşhur makamından söyleyeyim diyor.
Güzel de sesi var. Arada bir udu ile bize Dede Efendi’den parçalar okur.
Arnould ve Yakub
da benim gibi sonradan olma gazeteci değil. İkiside Hollandanın en iyi medya
okullarından. Yakub radyo 1 in internet
sayfasını yönetiyor, Arnould solcuyum diyor ama sağ bilinen bir gazetede çok başarılı
yazılar yazıyor. Çok uzun boylu olduğundan Hüseyin ona uzun bağırsak lakabını
taktı. Jolanda iki çocuk annesi yapılı tipik bir Frisland’lı kırmızıya kaçan
saçlarıyla, çilli suratlı alımlı güzel bir kadın. Bir reklam firmasında sanat
yönetmeni.
Hüseyin Türkiye’den
bir Kürt alevisi. Konsevatuar mezunu iyi bir piyanist. Konservatuarda jazz
dersleri veriyor. Müziğin dışında onunla ortak noktamız ikimizinde aşırı Messi
hastası olmamız. Hüseyin
benden daha çok hasta Messi ye. Onun hakkında konuşurken- Yahu top sanki çocuğun ayağına
yapışık, bu kadar da olmaz ki şiir gibi doktürüyor- diyor. Hüseyin Mesi’nin
gelmiş geçmiş en büyük topcu olduğu iddasında. Ona katılıyorum.
Dev ekranda haberler başlıyor
-Sascha
de Boer çok çekici güzel bir hatun- diyor Yakub. Mo heycanla adını
hatırlayamadığımız akşam saatleri kısa haberleri sunan kızdan bahsediyor. –Esas
güzel o işte!- diye ısrarlı tavırını sürdürüyor. Israrından bıkıp uzatmasın
diye, tamam en güzeli o diyor herkes birağızdan.
Sıra spor
haberlerine gelince şakalaşmalar duruluyor, merakla haberi izliyoruz. Sunucu Sascha
de Boer, birazdan başlayacak maçla ilgili anlatıyor;
-Hollanda
takımları bu sezon şampiyonada yok ama final karşılasmasını yapacak iki takımda
da Hollandalı var, bu yüzden gururluyuz az da olsa , diyor ve ardından isimleri
sayarken Manchester United takımı kalecisi Van der Sar, Ibrahim Affelay ve Hamid
Boelaroush’dan bahsediyor.
- Aslen Fas kökenli olan Affelay ve Khalid Boelaroesch milli
takım olarak ülkeleri olan Marokko yerine doğup büyüdükleri, yetiştikleri
Hollandayı seçtiler ve Hollanda daki Faslı gençlere çok güzel örnek oldular....
Mo’ya
bakıyorum bu habere sevinmiş olup
olmadığını anlayamıyorum. O çok sert bakan suratını takınmış gene, sanki pek ilgilenmiyor
haberlerle.
Sascha de
Boer devam ediyor; -Hollanda bu iki yeni Hollandalıyla gurur duyuyor, diyor. Ardından ekliyor – Ancak iş Türklere gelince durum biraz farklı - ...deyince meraklanıyoruz...
Nasıl yani?...
-Maçtan bahsetsene be kadın, ne gevezelik ediyorsum.
Göster şu Messi’yi ,- diye bağırıyor Hüseyin.
Yakub, Arno,
Martin, Jolanda ve ben haberin devamını merak ediyoruz. Mo’da yanaşıyor. Şimdi daha ilgili sanki.
Haberlerin
reportaj bölümünde, Hollanda amatör kümede üst sıralarda oynayan, Faslı
gençlerin oluşturduğu ‘Chabab’ isimli takımın yöneticeleri ile bir söyleşiyi
izliyoruz dev ekranda.
Takımın
yöneticeleri ve bir kaç Faslı daha toplanmış kameranın etrafına - Evet, Affelay ile Boelaroesch’un
Hollandadaki Faslı gençler üzerindeki olumlu tesirleri çok- diyerek soruyu
soran gazeteciyi onaylıyorlar.
-Onlarla gurur duyuyoruz Fası değil Hollandayı seçmeleri
gençlere iyi örnek oldu- diyorlar. Takımın kurucusu, şeref üyesi – Takıma
ilgi çok arttı bu tabiki bizi çok memnun ediyor, neticede Affelay ve
Boelaroesch’un bunda katkıları çok büyük– diyor.
Haberde Türk gençlerinin Hollanda yerine Türk milli
takımını seçtikleri yakınır bir tarzda verilirken anlatılanlar eşliğinde Köln
deki Türk futbol Federasyonu binasının görüntülerini izliyoruz.
Televizyondan gelen ses Türkiyenin Avrupada
Türklerin olduğu her ülkede Türk
gençlerini izlediğini, yetenekleri topladığını, bunun için de Türkiyenin büyük
çaba ve para harçadığından, önemli
yatırımları olduğunu bahsediyor.
Ardından Türkiye Milli
takım antrönörü Hollandalı Guus Hiddink ekranda. – Avrupa dan genç yetenekleri bir
süredir izliyoruz evet. Türk gençleri Türkiyede doğmamış olsalar bile Türk
milli takımını seçiyorlar buda normal
bişey, onların seçimi bu yönde- diyor.
Hiddink’i
gazetecilere verdiği demeçten sonra dışarıda izliyoruz. Bir grup Türk taraftar
toplanmış; ‘Hiddink teşekkürler’ diye şarkılı bir tempo tutturmuş, Hiddink’i
alkışlıyorlar.
Sascha de Boer’a, stüdyo’ ya dönüyor kameralar. – Hiddink bu
sözleriyle çok Türk dost kazandı – diyor sunucumuz. Ardından ekliyor Faslı
gençler Hollandayı seçiyorlar Türk gençleri ise Türkiyeyi deyip haberi
bitiriyor.
Martin, Arno,
Jolanda öyle mi der gibi bana bakıyorlar.
Böylesi bir
haberin amacını anlamakta zorlanıyorum bir an. Şaşkınlığım biraz uzun sürünce
Mo atılıyor söze;
– Salak NOS peki neden böyle diye araştırıp
aktarsana biz de anlayalım- diyor. Bu
toplumun başına bela Faslı gençlere sevimli görünme çabasıyla hazırlanmış bir
haber. O dediği kişiler neden Hollandayı seçmişler,...özel nedenleri var
mutlaka. Buradaki Faslıların neredeyse % 90’ı benim gibi Berber, Marokkayla
bağları Türkler gibi kuvvetli değil. O
nedenden de kolay asimile olmaları doğal. Türkiyedeki Kürtler gibi onlar bir
anlamda, memleketlerinde itilen katılan
bir grup Hollandayı seçmeyip Marokka da üç kuruşa el etek öpecek halleri yok ya.
Sonra Onlarda bilyor ki Barcelona ya da avrupanın en
iyi takımlarında oyanamanın yolu onlar
için Hollanda dan geçiyor Marokka dan değil. Neden diğerleri seçmiyor asıl sorulması gereken soru.
...- Habere bak!-. derken ayrıca oturaklı bir küfür savuruyor
Hüseyin.
- Yani Faslı gençler şimdi daha çok Hollandalı
onu söylemek istiyor ve Türk gençlerine de mesaj veriyor, - bakın bunlar gibi
olabilirsiniz ama biraz asimile olun der gibi bir haber. Yahu hala
anlamadılar
Türkler asimile olmaz başkalarını asimile ederler.
Mo sert suratıyla devam ediyor;
-NOS’in ilk gafı değil ki bu...yapımcı ayrıca
bilmiyormu ki o gencin Türkiyede kazanacağı para burada hayal bile edemeyeceği
kadar çok. Ayrıca 70 milyonluk bir taraftar... Adım gibi eminim ki biliyorlar Hollandadaki problem yaratan gençlerin hemen hepsi şu an
ekran başında. Bilinci yapılmış bir haber. Sözde maçla alakalı. Ne alaka!
resmen spora politika karıştırmak bunun adı...
Şaşkın bir halde Mo’nun
biraz abartıya kaçan tepkisini izliyoruz. Şaka mı yapıyor gene acaba? ... Bu hep şakalaşan gülen adamı suratı
dışında bu kadar ciddi ve de kızgın hiç görmemiştik. Şaka olmadığını sağ
kaşının kalkmış olmasından anlıyoruz.
Onu sakinleştirmek için bu sefer Hüseyin
şakaya vuruyor ;
– Yok Mo. Biz sizden daha çok eziliyoruz ama
ne var biliyor musun? ...Türkiyede Kürt olmak ne kadar zorsa, Avrupa da Türk lakabıyla ortalıkta dolaşmak da pek o
kadar kolay değil.
Arto dayanamıyor.
– Yahu maç başladı siz hala orada
mısınız? Sokmuşum haberine, kim daha çok Hollandalı..yani şimdi bunu mu tartışacağız
maç mı izzzlll... Ahhhh...az daha gol oluyordu....
Ha! bak Hüso, sözde Türkiye’yi savunurken işe Kürt
tarafını da ekledin hemen yani. Yok efendim Türkiyede Kürt olmak zor muş muş da
felan. Ya peki Ermeni isen?,... kolay mı yani, (beni göstererek) bizi asıp kesmedimi bunlar? ....Yanıt bekler gibi bana bakarken sırıtıyor.
Altın dişi parlıyor....
-Sen ve
senin ailen hala yaşıyorsunuz dimi Arto?-
Başıyla onaylıyor.
- demekki işi yarım bırakmışız- diyerek üzerine yürüyorum.
Gülüşüyoruz.
Arto’yu hepimiz
çok severiz ama onun en yakın arkadaşı Hüseyin, arkadaştan öte kardeşi gibi.
Arto’nun küçük bir rahatsızlığı dahi onu üzüntülere sokmaya yetiyor. Korumak
zorunda olduğu küçük bir çocuk gibi davranıyor bazen Arto’ya. Sık sık bizleri Arto’yu
yanlız bırakmamız konusunda tembihliyor.
Arto geçirdiği
şansız bir evlilikten sonra yanlız yaşıyor. Benim gibi onun da ailesi uzakta İstanbul da. Bizden başka gelip gideni
pek yok. İşinde gücünde sakin sevimli candan bir dost Arto.
- Sizi asıp kesenlerin bir kısmı da Kürt’tü ama sizinkiler
de az katliam yapmadılar, ne ötüyon sen bakiim Arto’cuk- diyor Hüseyin.
... hem sonra Türkiyede her halk ezilmiştir hatta
bazı dönemlerde en çok Türk olanlar ezilmiş sen de biliyorsun ya... Senin
dedeler zengindi kolay vergi verdiğiniz
için İstanbulda keyifler kekaydı daha düne kadar. Şimdi de gerçi başka oyunlar oynanıyor
ya neyse, şimdi girmeyelim o meseleye.
Bence de Türkler değil Faslılar daha çok
Hollandalı. Ne olmuş yani yalan değil ki, nedenlerini Mo saydı biraz önce.
Sayacak daha bir sürü neden var, bunları son zamanlarda giderek daha çok
yaşamıyor muyuz? Bunu mu söylemek istiyorsuuuuu......Lan gol oldu be! Bak al
işte 1-0, dahası geliyor Arno...
...Arno sürekli not
alıyor söylenenleri - sonra unuturum- diyor. Bir yazı dizisi hazırlıyormuş konuyla
ilgiliymiş. Hangi konuda dememize fırsat bırakmıyor. Yakında okursunuz derken
not defterini tertiple kapatıp eve dönüyor.
Ha! maç mı?... Maçı
Barcelona 3-1 lik skorla kazanıp şampiyon oldu. Hollandanın medarı iftarı Fas
asıllı Ibrahim Affelay ne yazık ki son dakikada maça sokuldu o nedenden
hünerlerini pek göremedik.
Ama Messi!...Hüseyin haklı.
Gelmiş geçmiş en
büyük topcu Messi. Sahaların harika çocuğu.
Sanki top
oynamıyor, operada bale yapıyor. O inanılmaz figürleriyle seyredeni büyülüyor.
Maç sonu önemli
anları veriyor Televizyon.
Martin, Jolanda Mo
ve Yakub hala haberi tartışıyorlar.
Hayran hayran
Messi’nin yavaşlatılmış çekimlerine bakıyorum.
-O nasıl haberdi öyle? – diyor
Jolanda?...
Yorumlar
Yorum Gönder
REACTIES