Haftanın dikkat çekenleri / Hollanda Türk Medyası (2)



'AVRUPA GERÇEĞİ'


Ahmet palaz


Başlık bana ait değil.                                                                                                                                                               
Bir önceki yazımın sonunda sözünü ettiğim,
Hollanda’da Haber isimli bir gazetede çıkan yazının başlığı.

Yazı eski gazeteci ağabeyimiz (bazılarının duayen gazeteci dedikleri) İlhan Karaçay'ın yazısının başlığı.

Sayın İ. Karaçay'ı şahsen tanımam.

Sanırım 80 li yıllarda amatör kümede futbol oynadığım ‘Barbaros spor’ isimli kulübün maçlarına geldiğinde ya da Türklerle ilgili çeşitli etkinliklerde kendisi ile zaman zaman karşılaştık. 

Kendisinin de beni pek tanıdığını sanmıyorum. 

Kendileri bir şekilde sosyal medyadaki listemde olduğundan yazıları zaman zaman önüme gelmekte.

Kısaca bu yazımın sayın Karaçay'ın şahsına yönelik olmadığını ancak yazının içeriğine yönelik olduğunu baştan söylemeliyim.

Konu şu;

Sayın Karaçay bir gazetede ‘Avrupa Gerçeği’ diye bir yazı yazmış. Başlık ilgimi çekti ve yazıyı bir solukta okudum. Yazıyı okurken inanılmaz hayal kırıklığı yaşadığımı söylemeliyim.

Oldukça iddialı olan bu başlık altındaki yazıda sayın Karaçay özel’inden verdiği örneklerle Avrupa'nın ne melen bir memleket olduğunu bizlere anlatıyor.


Yazısında Karaçay, aslında Avrupa değil ama uzun yıllar içinde yaşamakta olduğu Hollandayı anlatıyor. 
Özelinden verdiği örneklerle Hollanda'nın nasıl ayrımcı, hatta ırkçı bir ülke olduğundan bahsediyor.

Daha önce de kendisinden bu tür yazılar okudum. Eh, adam bunca yıldır bu ülkede yaşıyor herhalde söyledikleri doğrudur diye geçmişimdir ancak, bu türden yazıları son zamanlarda çoğalınca bu son yazısından sonra yazmak ihtiyacı hissettim. Çünkü yazdıklarına değer veren gençlerin kafalarının karışacağı kanısındayım.

Karaçay yazısında uzun yıllardır Hollanda’da yaşadığını Hollandalı eski bir ilişkisi ve şimdiki eşinin ailesinden örneklerle Hollanda'nın çok ayrımcı bir ülke olduğunu bizlere anlatıyor.

Örneklerin en dikkat çekeni, Kendisinin bir zamanlar hastahanede yatarken, o zamanlar ilişkide olduğu kızın ailesinin kendisini gizlice ziyarete geldiğini ve ona bir sürü ayrımcı sözlerden sonra kızları ile ilişkisini kesmesi gerektiğini, tehditkar bir dille bildirdiklerini anlatmakta.

Kızın ailesi çağ dışı bir ülke vatandaşı olan kendisinin kız ile ilişkini hiç mi hiç kabul etmiyor ve ayrımcı, dahası ırkçı söylemlerle ayrılmaları gerektiğini ona bildiriyor.
Bu durumdan rahatsız olan Karaçay yazısında şu benzeri cümlelerle durumu aktarıyor.

‘- Bu ırkçı tutum karşısında hemen yattığım odadaki çekmecemden bazı fotoğrafları çıkarıp gösterdim.
(Burası çok ilginç. Sayın Karaçay, hastahaneye bile eski fotoğraflarla, Türkiye’den bir yığın resimlerle gitmiş olmalı)...bu fotoğrafları gören kızın ailesi tabi şok oluyor’ diyor.

Resimlerdeki Türkiye çok modern görünümlü ve pırıl pırıl. İnsanlar da öyle şık giyimli, ortalık tertemiz falan. 

Yani Karaçay hiç de öyle geri kalmış ucube bir ülkeden gelmiyor, aksine orası modern, çağdaş bir ülke, 
üstelik zengin bir kültüre sahip ve kendisi de bu çok çağdaş ve güzel ülkenin entel bir bireyi.

Aile bu resimlerden sonra çok utanır ık, mık eder ardından;- ‘vay’ burası Türkiye’mi? nasıl olur?... hiç bizim düşündüğümüz gibi değilmiş’. falan der...

Velhasıl Karaçay'ın hastahane odasındaki çekmecesinden çıkardığı bu albümü sayesinde kızın ailesi Türkiye hakkındaki ön-yargılarından arınmışlar.

Benzer bir örneği yazının devamında, şimdiki eşinin ailesinden veriyor gazetecimiz. Anlattığına göre eşinin ailesi de önceleri bu birlikteliğe çok karşı çıkmış ve Türkiye’ye ve Türklere karşı çok ön-yargılı, ayrımcı yaklaşıyorlarmış....

Yine fotoğraflar mı bizi kurtaran acaba diye merak ediyoruz ama bundan pek bahsetmiyor ve kısa kesiyor yazarımız.

Kısaca, sayın Karaçay daha bir sürü örneklemelerle (aslında şikayet) bizlere Avrupa'nın Türk ve Türk sevmez gerçeğini anlatırken ırkçılıkla bağdaşan örneklemeler sunuyor.

Şimdi tüm bunları okuyunca insanın aklına takılıyor;
-‘ Yahu gerçekten ne kadar berbat ve de ırkçı bir ülkeymiş burası. Hepsi böyle aileler den mi oluşuyor?’ diyerek, hayretler içinde Karaçay'ın şikayetlerini okuyoruz bu yazısında.

İyi ki İlhan Karaçay gibi bir gazetecimiz var da bizlere gerçekleri anlatıyor yoksa halimiz duman...

Ah! Şu ezik havamız. Çok severiz biz bu havayı.

Bizi tam da yüreğimizden yakalayarak yalnızlığa, geri kalmış bir ülke olmanın dayanılmaz ezikliğine, buradaki mutsuzluğumuzu ‘şırrak’ diye yüzümüze vurması, dayanılmaz acılara sürüklemesi (arka fonda Ordan Geçmebay çalabilir)...

Gerçekten böyle mi? şu meret memleketin hiç mi iyi bir tarafı yok? Neden bir kere olsun bunlardan bahsetmez Karaçay abimiz?.

Bu trajikomik ötesi örneklerle sayın Karaçay gerçekte bizlere ‘Avrupa Gerçeği’ başlığında kendini anlatmakta. Yani kişisel anılarından örnekleme ile,- bakın işin aslı bu. Hollanda çok ırkçı bir ülkedir demekte.

Şimdi madem çok kişisel oldu ben de kısaca belirteyim. Bendeniz’de kendileri gibi uzun yıllar Hollanda’da yaşayan ve yine kendileri gibi uzun yıllardır Hollandalı bir hanımla evliyim.

Benzer hikayeler benim de başımdan geçmiştir, hatta diyebilirim ki çok daha beterleri. Ancak arada bir ben de bunalıp şikayet etsem de hiç bir zaman Hollanda'nın bu kadar ırkçı bir ülke olduğunu savunmamışımdır. 

Zira yaşadıklarım ve gördüklerim bunun tersini de göstermekte.
Ayrıca bir kaç özel anı eşliğinde tüm Hollanda halkını ırkçı yapmak da neyin nesi?

Evet kendisine katıldığım noktalar hiç yok değil. Bir çoğumuz gibi ben de son yıllarda Hollanda'nın giderek artan ayrımcı politikalarından, bazı Hollandalıların açık ırkçılığa varan davranışlarından rahatsızlık duymaktayım. 

Ancak yine de Karaçay'ın yazısındaki kadar ileri gidip Hollandayı tüm’den ırkçı bir ülke yapmam pek de dürüst bir davranış olmaz sanıyorum.

Ayrıca, sayın Karaçay'ın bu yazısı ile adı son günlerde Hollanda siyasi gündeminden düşmeyen, giderek iyice sert tartışmalara neden olan ‘uyum’ sürecine fayda dan çok zarar verdiği düşüncesindeyim.

Sayın Karaçay'ın yazdıklarını genel alırsak içinde yaşadığımız toplum ile nasıl olur da uyum içinde bir geleceği inşa edebiliriz?. Azınlık konumunda çetin şartlarda yaşarken nasıl Hollanda halkı ile uyumlu yaşayabiliriz?.

Kısaca yazılanlar bizim, özellikle de (son gelişmelerle daha sertleşen ortamda) genç kuşakların,  bırakın toplumdan uzaklaştırmasını, dahası nefret etmesine açık davet gibidir.

Nefret ki asıl yüreklerimizden çıkarmamız gerekendir.

Umarım  sayın Karaçay bu yazıma çok kırılmaz. Onu tanıyan ortak dostlarımız olduğunu biliyorum ve eminim ki onlar bana belki de kendisinden daha çok kızacaklardır. Varsın kızsınlar. Ancak onların kızması genelde sayın Karaçay'a yaranmak olur başka da bir şey ifade etmez.

Tekrar başa dönerek o hatırlatmayı yapayım.
Yazım İlhan Karaçay'ın şahsına yönelik değildir. Öyle anlaşılmasını da istemem. Yazım tamamı ile Karaçay'ın yazdıklarının içeriğine karşı bir yorumdur.

Konu hakkında yanlışları bana anlatacak ya konu hakkında gerçekten dürüstçe tartışma yapacak kişilerin bana ulaşması çok kolay.

Reklam yapmayı pek sevmesem de son cümlemi bilinen bir reklam sloganı ile bağlayayım;


-‘ size bir mail kadar yakınım’.




meraklısı için
İ.Karaçayın yazısı : http://www.haber.nl/avrupa-gercegi/

Yorumlar

Popüler Yayınlar